SÖZ: HAYATIN BÜYÜCÜSÜ
Söz. Bir kelimeden ibaret değil. Söz, basitçe söylenecek bir şey değil. İki ucu keskin kılıç gibidir.
Yunus’un o eşsiz mısralarına bakalım.
Söz ola kese savaşı
Söz ola kestire başı.
Söz ola ağulu (zehirli) aşı
Bal ile yağ ide bir söz…
Sözün büyüsünü keşfedebilen insan, hayatını büyülü bir atmosfere sokmayı başarabilmiş yani hayatının büyücüsü olmuş demektir. Esrarengiz bir biçimde tarihten kayboldukları ileri sürülen Toltek Uygarlığının 4 temel anlaşmasından birisi de “Söz Büyüdür” anlaşmasıdır.
Dinimiz doğru ve güzel konuşmamızı emretmiş, düşmanlarımızla görüşürken bile “nezâketi” kaybetmememizi tavsiye etmiştir.
Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır. Kur’an da bunun en muhteşem örneği verilmiştir. Rabbimiz “kelîmullah” olan peygamberi Hazret-i Mûsa’yı, ilâhlık iddia eden Firavun’a gönderirken onun “yumuşak bir dille” Allah’ın yoluna çağrılmasını emretmiştir.
Yine Kur’an da; “Görmedin mi ki Allah nasıl bir misal vermiştir: Güzel bir söz, kökü sağlam, dalları göğe yükselen bir ağaç gibidir. Bu ağaç, Rabbinin izni ile her zaman meyvesini verir. Öğüt alsınlar diye Allah insanlara misaller getirir. Kötü bir sözün durumu da; yerden koparılmış, ayakta durma imkânı olmayan kötü bir ağacın durumu gibidir.” (İbrahim, 24-26)
Söz, söylemek bir sanattır. Her gerçeğin, bin bir türlü ifade şekli vardır. Kimi sözler, insanın başını belaya sokarken, kimisi de uçurumların kenarından çeker alır. Nasıl m? İşte bu hikâyede anlatıldığı gibi…
Padişahın biri, bir deveyi çok sever, onun bakımına ve ihtiyaçlarına büyük önem verirmiş. Deveyle ilgilenen herkese de sıkı sıkı tembihlemiş; kim ki, devenin başına bir hâl geldiğini, onun öldüğünü bana söyleyecek olursa, sevdikleriyle vedalaşsın!..
Ama ölümlü dünya… Her fâni gibi, deve de bir gün ölüvermiş. Bu üzücü hâdiseyi, padişaha haber vermek ise başlı başına bir matem sebebi… Hiç kimse, ucunda mutlak ölüm olan böyle bir işe tevessül edemiyor; herkes birbirine bakıyormuş. İçlerinden biri:
“-Bu işi ben yaparım!” diyerek, âdeta kefenini giyip padişahın huzuruna çıkmış. Diyeceklerini ölçüp biçtikten sonra sözüne şöyle başlamış:
“-Sultanım! Kıymetli deveniz yattı kalkmıyor. Yumdu gözlerini açmıyor, uzattı ayaklarını toplamıyor. Üstelik nalları güneşe karşı geldiğinden çok da güzel parlıyor.”
Adamı sözü bitene kadar dinleyen padişah:
“-Desene devem öldü!” demiş. Adam:
“-Padişahım, onu siz söylediniz. Ben söyleyecektim, ama işin içinde kelleyi vermek var!” demiş.
Bu hikmet dolu sözler, padişahı hem güldürmüş, hem düşündürmüş.
Sözün tesir gücü onun güzelliğinde değil, muhatabının ona kalbini açmasındadır. Sıradan bir söz dahi, onu almaya hazır bir kalpte fırtınalar estirir.
“Bülbülün sesinin güzelliği sesinden değil, hakikati şakımasından” demiş Yunus Emre.
Söylenen sözler hakikati haykırıyorsa, üslup ve nezaket ile ifade ediliyor ve belagatle ve etkili bir tonla söyleniyorsa açamayacağı kapı yoktur. İşte bu; Sözün büyüsü
KAYNAK: GÜLLÜ HUKUK OFİSİ – https://avibrahimgullu.com/soz-hayatin-buyucusu/
Bir yanıt bırakın