Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunun aile mahkemelerinde farklı uygulanması
Benim de yazılarını severek okuduğum bir yazarımız 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun”un aynı maddesinin farklı mahkemelerde, farklı uygulandığından haklı olarak yakınıyor.
Bazı mahkemeler bu kanun kapsamında yalnızca kadınların korunacağı görüşünde olup gerekçelerinde özet olarak:
“Yasaya göre, kadına yönelik şiddetten anlaşılması gereken ‘kadınlara, yalnızca kadın oldukları için uygulanan veya kadınları etkileyen cinsiyete dayalı bir ayrımcılık ile kadının insan hakları ihlaline yol açan şiddet olarak tanımlanan her türlü tutum ve davranışı’ ifade eder. 6284 sayılı yasanın amacı; yalnızca kadın olmaktan kaynaklı şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınların, çocukların, aile bireylerinin ve tek taraflı cinsiyete dayalı ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunması ve bu kişilere yönelik şiddetin önlenmesidir. Somut olaydaki başvurucu 6284 Sayılı Yasa kapsamında tedbir talep edebilecek kişilerden değildir. Açıklanan nedenlerle istemin reddi şeklinde aşağıdaki şekilde karar verilmiştir” denilmektedir.
Dikkat edilirse bu gerekçede şiddetin mağdurları olarak kadınlar, çocuklar, aile bireyleri ve tek taraflı cinsiyete dayalı ısrarlı takip mağduru kişiler gösterilmiştir.
Gerekçedeki “tek taraflı cinsiyete dayalı ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunması” cümlesindeki “cinsiyete dayalı” kavramı kanunda yoktur.
6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’un 1. maddesi uyarınca şiddete uğrayan veya uğrama tehlikesi bulunan “kadınlar”, “çocuklar”, “aile bireyleri” ve “tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişiler”, kanun kapsamında korunan kişilerdir.
Israrlı takip mağduru olduğunu ileri sürerek mahkemeye başvuran ve yukarıdaki gerekçeye göre “tek taraflı cinsiyete dayalı ısrarlı takip mağduru” ve ayrıca “aile bağı” olmadığı gerekçesi ile bir erkeğin mahkemeye başvurusu red edildiğinde aynı kişi aynı şikayeti içeren bir dilekçe ile başka mahkemeye başvurup uzaklaştırma kararı alabilmektedir.
Yani bu uygulamaya göre kanun aynı olduğu halde, aynı görevleri yapan mahkemeler farklı kararlar veriyor. Elbette ki bu uygulamalar adalete olan güvenin sarsılmasına neden olmaktadır.
Öncelikle hemen belirtelim ki “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun” isminde ki gibi yalnızca aileyi ve kadını korumuyor. Bazı mahkemelerin koruma kararı vermek için aradığı “cinsiyet” ve “aile bağı” bireyleri şiddetten korumak için mutlak koşul değildir.
Kanun ile ayrıca tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişiler de korunmaktadır. “Tek taraflı ısrarlı takip” kavramı, Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanuna İlişkin Uygulama Yönetmeliğinde şu şekilde tanımlanmaktadır: “Aralarında aile bağı veya ilişki bulunup bulunmadığına bakılmaksızın, şiddet uygulayanın, şiddet mağduruna yönelik olarak, güvenliğinden endişe edecek şekilde fiziki veya psikolojik açıdan korku ve çaresizlik duygularına sebep olacak biçimde, içeriği ne olursa olsun fiili, sözlü, yazılı olarak ya da her türlü iletişim aracını kullanarak ve baskı altında tutacak her türlü tutum ve davranışı ifade eder. (Uygulama Yön. md. 3/1-ş)
Bu hüküm uyarınca, 6284 sayılı Kanun ile düzenlenmiş olan koruma önlemlerinden; aile içi şiddet gören veya şiddet tehlikesi altında olan kadın, çocuk ve aile bireylerinin yanı sıra herhangi bir aile bağı olsun veya olmasın, bir başkası tarafından ısrarlı takip edilmekten zarar gören kişiler de (ister erkek, ister kadın veya çocuk olsun) yararlanabilmektedir. Israrlı takibin hangi yöntemlerle ve nasıl gerçekleştirildiğinin bir önemi yoktur. Var olan düzenlemede ısrarlı takibin, zarar görüp yakınan kimse üzerinde bir şiddet uygulanmasına yol açması ve o kimsede bu nedenle bir huzursuzluğun yaşanmasıdır.
Bu durumda ise kanun, yönetmenlik ve uygulamalar ile yasanın içeriği değil adı çelişmektedir. Çünkü adı “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair” olan kanun ısrarlı takipte; kadın olmayan ve aile bağı olmayan kişileri de korumaktadır.
Israrlı takibin yasal düzenlemeye konu olmasına 1990’lı yıllarda ABD’nin Kaliforniya eyaletinde aktrist Rebecca Schaeffer’in takıntılı bir hayranı tarafından günler-haftalar süren takip sonrası öldürülmesi neden olmuştur.
Ülkemizde de kan donduran birçok kadın cinayetlerinden önce ısrarlı takibin sürdürüldüğü izlenmektedir. Birçok olaya ısrarlı takip aşamasında el atılması belki de ileri aşamada beklenen cinayetlerinde önlenmesi sonucunu doğuracaktır.
Israrlı takip olgusu mevzuatımıza ilk kez 2012 yılında 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’un 1. maddesinin birinci fıkrası ile girmiş ve 2013 yılında çıkarılan yönetmelik de, tek taraflı ısrarlı takibin tanımı yapılmıştır.
Israrlı takibe konu olan eylemler 2022 yılında Türk Ceza Kanununda özel olarak suç kabul edilmeden önce kişilerin huzurunu bozma, özel yaşamın gizliliği, cinsel taciz suçlar kapsamında yorumlanarak yaptırıma uğruyordu.
Hangi eylemlerin ısrarlı takip kapsamında kalacağı ise ayrı bir inceleme konusudur.
Türk hukukuna bu kavramın girişi sadece on yıl öncesine dayanmaktadır. Fiilin ayrı bir suç olarak düzenlenmesi ise Türk Ceza Kanunun 12.05.2022 tarihli Kanun değişikliği ile eklenen m. 123/A ile gerçekleşmiştir.
Em. Hakim Av. İzzet DOĞAN
Bir yanıt bırakın